Yargı Kararları
Tebliğnamenin gönderilmemesi

 

T.C

YARGITAY

Ceza Genel Kurulu

Esas No : Karar No : İtirazname :

2009/5-6 2009/41 222506

Y A R G I T A Y K A R A R I

Kararı veren

Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi

Mahkemesi : ANKARA 2. Ağır Ceza

Günü : 23.11.2007

Sayısı : 366-360

Davacı : K.H

Katılanlar : 1- S.S. Çağrı 89 Arsa ve Konut Yapı Kooperatifi

2- Eren Altındağ 3- Şaban Güçlü

Sanıklar : 1- Necdet Canyurt 2- Sait Yüksel 3- Enis Kaya

Sanıklar Necdet Canyurt, Sait Yüksel ve Enis Kaya hakkında zimmet suçundan açılan kamu davası sonunda; Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince 23.11.2007 gün ve 366–360 sayılı kararı ile sanıkların 5237 sayılı TCY’nın 247/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca sonuç olarak 5 yıl 2 ay 15’er gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, haklarında 53. maddenin uygulan­masına hükmedilmiş olup, sanıklar müdafiileri ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilen hüküm Yargıtay 5. Ceza Dairesince 17.06.2008 gün ve 6519–6483 sayı ile onanmıştır.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 22.12.2008 gün ve 222506 sayı ile;

“…Tebliğnamenin sanıklar (Necdet Canyurt, Sait Yüksel ve Enis Kaya) müdafiilerine tebliğ edilmeden temyiz incelemesi yapılarak karar verilmesi yasaya aykırıdır…” düşün­cesiyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmesini itiraz yasa yoluyla talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuş­mazlık; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenmiş olan tebliğnamenin hükmü temyiz etmiş olan sanıklar müdafiilerine tebliğ edilmemesi durumunda, Özel Dairece temyiz incelemesi yapılıp yapıla­ma­yacağına ilişkindir.

Dosya incelendiğinde;

Yerel Mahkemece sanıklar hakkında mahkûmiyet hükmü verildiği ve bu hükmün sanıklar müdafiileri ve katılanlar vekilince süresi içinde temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 26.09.2006 gün ve 204-197; 30.10.2007 gün ve 226-215; 27.05.2008 gün ve 131-151 sayılı kararında da açıklandığı üzere; hükmü temyiz etmeleri halinde veya aleyhlerine sonuç doğurabilecek görüş içermesi halinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğna­menin, sanık veya müdafii ile katılan veya vekiline tebliğ olunacağı 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’ nın 316. maddesine 21.03.2003 gün ve 4778 sayılı Yasanın 2. maddesi ile eklenip, 19.03.2003 gün ve 4829 sayılı Yasanın 20. maddesiyle değiştirilen 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Adil yargılanma hakkı ve savunma hakkı ile ilgili bulunan bu hüküm buyurucu nitelikte olup, uyulması zorunludur.

Anılan düzenleme, Anayasanın 90. maddesi uyarınca bir iç hukuk normu haline gelen, AİHS’nin 6. maddesi ile de ilgilidir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 09.11.2000 gün ve 36590-97 sayılı Göç/Türkiye kararı bu konuya temas etmektedir. Bu karar üzerine 2003 yılında mevzuatımızda yukarıda sözü edilen düzenleme yapılmış, 5271 sayılı CYY’ nın 297. maddesinde de aynı hükme yer verilmiştir.

Somut olayda, Yargıtay C.Başsavcılığınca düzenlenen tebliğnamenin hükmü temyiz etmiş olan sanıklar müdafiilerine ve katılanlar vekiline tebliğ edilmeden temyiz incelemesi yapıldığı görülmektedir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 31.03.2008 gün ve 42043 sayılı tebliğnamenin sanıklar müdafiilerine ve katılanlar vekiline tebliğ edilmeksizin Özel Dairece inceleme yapılarak karar verilmiş olması, 1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte bulunan 316/3. maddesinin buyurucu hükmüne aykırılık oluşturmaktadır.

Bu itibarla, itirazın kabulü ile itirazın kapsamına göre Özel Daire kararının sanıklar Necdet Canyurt, Sait Yüksel ve Enis Kaya hakkında yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kısmının belirtilen usule aykırılık nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin kaldırılmasına, tebliğnamenin sanıklar müdafiileri ve katılanlar vekiline tebliğinden sonra temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilme­sine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17.06.2008 gün ve 6519-6483 sayılı kararının sanıklar Necdet Canyurt, Sait Yüksel ve Enis Kaya hakkında yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kısmının belirtilen usule aykırılık nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin KALDIRILMASINA,

3-Dosyanın Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.02.2009 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.

İhsan AKÇİN Turan DEMİRTAŞ Ersan ÜLKER

Birinci Başkanvekili 7.C.D.Bşk. 11.C.D.Bşk.

Zeki ASLAN Refik DİZDAROĞLU Mahmut ACAR

8.C.D.Bşk. 10. C.D.Bşk. 9.C.D.Bşk.

Celal ALTUNKAYNAK Hamdi Yaver AKTAN Muvaffak TATAR

6.C.D.Bşk.V.

Nuri YILMAZ Kubilay TAŞDEMİR Celal ARAS

Hakkı MANAV Ekrem ERTUĞRUL Haydar EROL

Mehmet EKMEKÇİ Ali KINACI Şerafettin İSTE

Şule BAŞOĞLU Muharrem COŞKUN Bahri DEMİREL

Mustafa ŞAHİN Rıza ŞAHİN

 

 
Hukuka Aykırı Delil

 

T.C. Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesi

Esas No: 2008/334 Karar No: 2009/15739 Tarihi: 14.12.2009

• Hukuka Aykırı Delil

• Hukuka Aykırı Elkoyma

• Sanığa Yasal Hakları Hatırlatılmadan Savunmasının Alınması

ÖZET :

Sanığın ikrara dayalı ifadesinin suç tarihinde yürürlükte olan CMUK'nın 135. maddesine aykırı olarak hakları hatırlatılmadan alındığı, suça konu silahların da CMUK'nın 97/2. maddesine aykırı olarak sanığın evinde yapılan aramada ele geçirildiği anlaşılmakla, anılan Yasa'nın 254/2. maddesi uyarınca hukuka aykırı elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağı gözetilmelidir.

(1412 s. m. 97, 135, 254, 5271 s. m. 119, 147, 206, 217)

TAM METİN :

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Hükmolunan hapis cezasının süresine göre sanığın duruşma isteğinin CMUK'nın 318. maddesi uyarınca oybirliği ile (REDDİNE),

Dosya üzerinden yapılan incelemede;

Sanığın sonradan değiştirdiği kolluk aşamasındaki ikrara dayalı ifadesinin suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan CMUK'nın 135. maddesine aykırı olarak hakları hatırlatılmaksızın alındığı, ayrıca suça konu silahların, hakim veya Cumhuriyet Savcısı tarafından gerçekleştirilmeyen ve ihtiyar heyetinden veya komşularından da iki kişi bulundurulmaksızın CMUK'nın 97/2. madde ve fıkrası hükmüne aykırı olarak sanığın evinde yapılan aramada ele geçirildiği anlaşılmakla, anılan Yasa'nın 254/2. madde ve fıkrası hükmü uyarınca soruşturma ve kovuşturma organlarının hukuka aykırı şekilde elde ettikleri delillerin hükme esas alınamayacağı ve belirtilen delillerin dışında mahkumiyete yeter, şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı kanıt da elde edilemediği gözetilmeden sanığın beraati yerine yazılı gerekçe ile mahkumiyetine hükmolunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı (BOZULMASINA), 14.12.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 

 
Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı Suçu

 

T.C. Yargıtay Beşinci Ceza Dairesi

Esas No: 2009/928 Karar No: 2009/4246 Tarihi: 06.04.2009

• Çocuğun Nitelikli Cinsel İstismarı Suçu

• Ruh Sağlığının Bozulması

• Çocuğun Zincirleme Şekilde Cinsel İstismarı

ÖZET :

Çocuğun zorla zincirleme biçimde nitelikli cinsel istismarı suçuna verilen ceza teşdit uygulamasından dolayı 15 yıla ulaşsa veya geçse dahi, suçun sonucunda ruh sağlığının bozulmasından dolayı neticenin ağırlığına göre tayin edilen cezanın TCK'nın 49/1 ve 103/6. maddeleri gereğince 20 yıla kadar artırılması gerekir.

(5237 s. m. 49, 103)

TAM METİN :

Çocuğun nitelikli cinsel istismarı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından sanık Eyüp'ün yapılan yargılanması sonunda; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan beraatine, çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan ise mahkumiyetine dair, (Manisa Ağır Ceza Mahkemesi)'nden verilen 07.08.2008 gün ve 2008/72 Esas, 2008/315 Karar sayılı hükümlerin süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanık müdafii ve katılan vekili tarafından istenilmiş, çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu yönünden re'sen de temyize tabi olduğundan, dava evrakı C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile Daireye gönderilmekle incelendi.

Katılan vekilinin temyiz dilekçesi içeriğine göre kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu ile sınırlı olarak, çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu yönünden ise re'sen ve sanık müdafiin temyiz itirazlarına hasren inceleme yapılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

Sanığın oluşa uygun olarak işlediği kabul edilen zorla zincirleme biçimde nitelikli cinsel istismar suçuna uyan 5237 sayılı TCK'nın 103/2, 103/3 ve 103/4. maddeleri uyarınca verilen ceza teşdit uygulanmasından dolayı 15 yıla ulaşsa veya geçse dahi, suçun sonucunda ruh sağlığının bozulmasından dolayı neticenin ağırlığına göre tayin edilen cezanın 49/1 ve 103/6. maddeler gereğince yirmi yıla kadar artırılmasının olanaklı bulunduğu nazara alınarak hakkaniyet gereği bir miktar daha artırım yapılması gerektiği gözetilmeden 103/6. maddenin uygulama dışı bırakılması karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış, 5237 sayılı Kanun'un 53/1. maddesinin doğru şekilde uygulanması nedeniyle de bu hususa ilişkin tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.

Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, yerinde görülmeyen sanık müdafii ve katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçu yönünden re'sen de temyize tabi olan mahkumiyete ilişkin hüküm ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan sanığın beraatine dair hükmün (ONANMASINA), 06.04.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

 
Tam günle ilgili metin

 

 

KAMUOYUNDA TAM GÜN YASASI OLARAK İFADE EDİLEN “ 5947 SAYILI ÜNİVERSİTE VE SAĞLIK PERSONELİNİN TAM GÜN ÇALIŞMASINA DAİR YASA”,

BU YASA’NIN, ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 16.07.2010 TARİH VE 2010/29-90 E.K SAYILI KARARI İLE İPTALİ SONRASI SÜREÇ,

BU SÜRECİN SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN İLGİLİ BİRİMLERİNCE YANLIŞ YÖNETİLMESİ İLE ÖĞRETİM ÜYESİ HEKİMLERİN ÖZEL SAĞLIK KURUMLARINDA ’HUKUKA, İLGİLİ YASAL DÜZENLEMELERE VE YÜKSEK MAHKEME KARARLARINA AYKIRI OLARAK” ÇALIŞMA YASAĞINA TABİ TUTULMASI HAKKINDA ÖZET BİR DEĞERLENDİRME:

İl Sağlık Müdürlüklerince tesis edilen, “Çalışma Belgeleri”nin iptaline dair işlemin dayanakları ve hukuka aykırılık nedenleri sırasıyla aşağıda irdelenmiştir;

I- İŞLEMİN ANAYASA MAHKEMESİ’NİN, 16.07.2010 TARİH VE 2010/29-90 E.K SAYILI KARARI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRİLMESİ.

Sağlık Bakanlığı koordinesinde başlatılan çalışma ile Devlet’ in sunduğu sağlık hizmetleri politikası uzun zamandır kamuoyunda tartışmaya açılmış ve neticesinde Üniversite ve Sağlık Personelinin kısmi statüde ve devamlı statüde süregelen çalışma biçimi, 5947 sayılı Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, 2547 sayılı YÖK Kanununun 36. maddesi ve 1219 Sayılı Kanunun 12. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarında yapılan değişiklikle sadece daimi statüde çalışma biçimine çevrilerek, asli görevi olan öğretim elemanlığı yanında, mesleğini mesai saatleri dışında serbestçe yerine getirmesinin engellenmesi yoluna gidilmiş ve öğretim üyesi olan hekimler ve aynı statüdeki diğer öğretim üyeleri, ya öğretim elemanı olarak görevini sürdürmek, ya da emeklilik veya istifa yollarından birisini tercih ederek mesleğini serbestçe icra edebilmek zorunluluğu ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Anayasa Mahkemesi, 2547 sayılı YÖK Kanunu ile 1219 Sayılı Tababet ve Şuabat’ı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunlarda değişiklik yapan 5947 Sayılı Kanunun iptali istemi ile açılan davada, 16.07.2010 tarih ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararı ile dava konusu işlemin yasal dayanağı olan 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunun 36. maddesinin 2. fıkrası ile, 1219 Sayılı Kanunun 12. madde 2. fıkra 1. tümcesini iptal etmiştir.

İptal edilen yasa hükümleri ve karar gerekçesine bakıldığında;

A- 2547 sayılı YÖK Kanununun 36.maddesinde, 5947 sayılı Kanunun 3.maddesi ile yapılan değişiklikle;

“Öğretim elemanları, üniversitede devamlı statüde görev yapar.”

“Öğretim elemanları, bu kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yüksek öğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler” hükmü getirilmiştir.

Bu değişikliğin iptali için açılan dava sonucu Anayasa Mahkemesi mezkur kararı ile “öğretim elemanları üniversitede devamlı statüde görev yapar” hükmünün iptali isteminin reddine karar vererek, öğretim elemanlarının devamlı statüde görev yapmasına dair sağlık politikasını Anayasaya aykırı bulmamış, ancak yine 36. maddenin 2.fıkrasının birinci tümcesindeki “öğretim elemanları bu kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yüksek öğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler” hükmünü Anayasa’nın 130. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir.

İptal gerekçesine bakıldığında;

Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate aldığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir.”

“Yasa koyucu, yüksek öğretimin Anayasa’da belirtilen ilkeler doğrultusunda geliştirilmesi, bu bağlamda, sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulması için öğretim elemanlarının unvan ve statülerine uygun bazı sınırlamalar getirerek çalışma koşullarını belirleyebilir. Ancak getirilen bu sınırlamalar, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamaz. İptali istenen düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesinin engellendiği, ayrıca üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri okutmanlar, öğretim yardımcıları ile akademik olarak belirli bir yetkinliğe sahip öğretim üyeleri arasında herhangi bir ayırım yapılmaksızın mesai sonrası ücretsizde olsa resmi veya özel herhangi bir iş yapmalarının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa’nın 130. maddesi ile bağdaşmadığı açıktır.” tesbitinde bulunulduğu görülmektedir.

B- 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun, 12. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrasında 5947 sayılı Kanunun 7. maddesi ile yapılan değişiklikle;

“Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, aşağıdaki bentlerden yalnızca birindeki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir:

a- Kamu kurum ve kuruluşları,

b- Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık

kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri,

c- Sosyal Güvenlik Kurumu ve Kamu Kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve Kamu Kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası.

“Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydı ile birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilir.” hükmü getirilmiş olup, bu maddelerden sadece ikinci fıkranın “bentlerden yalnızca birindeki” ibaresinin iptali için dava açılmış;

Anayasa Mahkemesi de aşağıdaki bentlerden yalnızca birindeki sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir.” tümcesindeki “bentlerden yalnızca birindeki” ibaresini Anayasa’nın 17. ve 56. maddelerine aykırı bulunarak iptal etmiştir.

İptal gerekçesine bakıldığında;

“Sağlık hizmetleri doğrudan yaşam hakkı ile ilgili olması nedeniyle diğer kamu hizmetlerinden farklıdır. Sağlık hizmetinin temel hedefi olan insan sağlığı, mahiyeti itibari ile

ertelenemez ve ikame edilemez bir özelliğe sahiptir. İnsanın en temel hakkı olan sağlıklı yaşam hakkı ile bu yaşamın sürdürülmesindeki yeri tartışılmaz olan hekimin statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu görevlileri ile bu yönden farklılığının gözetilmesi gerekir.

Ayrıca bazı dallarda uzman olan hekimlerin sayıca az olması ve kamunun yanında özel sağlık kuruluşlarının da bu dallarda uzman hekimlere ihtiyaç duyması, bu hekimlerin mesleğini mesai saatleriyle sınırlı olmaksızın, yaygın bir şekilde icra etmelerini gerekli kılabilir. Hekimlerin insan sağlığının gelişmesi ve yaşam haklarının korunması ile doğrudan ilgili olan bu konumları dikkate alınmaksızın çalışma koşullarının kuralda belirtildiği şekilde sınırlandırılması bireylerin yaşam hakkını zedeleyici niteliktedir.

“İptal konusu ibarede tabiplerin, diş tabiplerinin ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, maddenin ikinci fıkrasında yer verilen bentlerden yalnız birinde yer alan kurumlarda mesleklerini icra edebilecekleri belirtilerek, herhangi bir istisnaya yer verilmeksizin düzenleme yapılmasının Anayasa’da güvence altına alınan yaşama hakkı ile herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesi ilkesine aykırılık oluşturduğu sonucuna varılmıştır.” tesbitinde bulunduğu görülmektedir. .

2547 Sayılı YÖK Kanunu’nun 36. Maddesi’ne 5947 sayılı kanunla getirilen;

“öğretim elemanlarının bu Kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yüksek öğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka bir iş göremezler, ek görev alamazlar, serbest meslek icra edemezler” hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi karşısında öğretim üyesi olan hekimlerin devamlı statüde olan öğretim elemanlığı yanında mesai saatleri dışında mesleğini serbestçe icra etmesine engel bir halin kalmadığı açıkça ortadadır.

Ayrıca 1219 Sayılı Kanunun 12. madde 2. fıkra 1. tümcesi olan “bentlerden yalnızca birindeki” ibaresinin Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilmiş olması da bu çerçevede değerlendirilecek bir husustur.

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı sonrası sürece bakıldığında;

Anayasa Mahkemesi’nin 16.07.2010 tarih ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararı ile, 5947 Sayılı Kanun’un 3. maddesi ile değişik 2547 Sayılı Kanun’un 36. maddesinin ikinci fıkrasının birinci tümcesi, yine 5947 Sayılı Kanun’un 7. maddesi ile değişik 12. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “aşağıdaki bentlerden yalnızca birindeki” ibaresini iptali sonucu; Sağlık Bakanlığı, bu kararı öğretim üyeleri açısından, olması gerektiği gibi yorumlayarak internet sitesinden 16.07.2010 tarihinde yayınladığı “Tam Gün Kanunu ile ilgili Basın Açıklaması” ile 5947 Sayılı Yasa ve bu Yasa hakkındaki Anayasa Mahkemesi’nin (16.07.2010 G: 2010/29, K: 2010/90 sayılı) kararına göre üniversite öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların muayenehane açmaları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığı ve bu uygulamanın 30.07.2010 tarihinden itibaren başlayacağının duyurulmasına ilişkin işlemi tesis ettiği görülmektedir.

Bu işlemden tereddüte mahal bırakmayacak şekilde anlaşıldığı üzere, üniversite öğretim üyeleri daimi statüde öğretim elemanlığı yanında, gerek muayenehanelerinde gerekse özel sağlık kuruluşlarında serbestçe çalışabilecekler, diğer kamu doktorları ise sadece kamu görevlerini icra edebileceklerdir.

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı’nın bu işleme karşı Danıştay nezdinde açtığı dava ile, öğretim üyeleri dışındaki diğer kamu görevlisi hekimlerin kamu görevleri yanında mesai saatleri dışında muayenehane açma veya özel sağlık kuruluşlarında çalışma yasağına tabi tutulmalarının hukuka aykırı olduğunu ifade ederek, işlemin bu yönden iptali ve yürütülmesinin durdurulmasını talep ettiği görülmüştür.

Danıştay 5. Dairesinin Yürütmenin Durdurulması talebi hakkında verdiği 21.07.2010 tarih ve E:No2010/4406 kararı, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun “Yürütmenin Durdurulması Kararına” Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan itiraz üzerine verdiği 13.01.2010 tarih ve YD karar No:2010/1116 sayılı kararı ile Danıştay 5. Dairesinin 06.04.2011 tarih ve E: 2010/4406, K:2011/1696 sayılı kararı ayrı bir yazı ile, “idare hukukunun genel ilkeleri” açısından değerlendirilecektir.

Keza, İşlemin Özel Hastaneler Yönetmeliği’nin Geçici 14. maddesi ile Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Sağlık Kuruluşları Hakkındaki Yönetmeliğin Geçici 9. maddesinin 07.04.2011 tarihinde değiştirilen hükümleri yönünden Anayasal ve “Yasal bağlamda” irdelenerek değerlendirilmesi de ayrı bir yazı ile yapılacaktır.

Netice olarak ;

1) Öğretim üyesi hekimlerin Özel Sağlık Kuruluşlarında çalışma yasağına tabi tutulması hukuka aykırı olup dava açmaları gerekmektedir. Zira ülkemizdeki ekonomik görünüm ve iş sıkıntısı bir daha aynı veya benzeri işi bulamamalarına ,

2) “Çalışma Belgelerinin İptali” sonucu işveren konumundaki Özel Sağlık Merkezi sahibinin Sözleşmelerini “Haklı Nedene” dayalı olarak fesih etmesi nedeniyle kıdem tazminatını alamamalarına neden olacaktır.

Çalışma yasağı işleminin iptaline karar verilmesi halinde, alamadıkları Kıdem Tazminatlarını, sözleşme süresi kadar alamadıkları maaşlarını “maddi tazminat” olarak, ayrıca bir miktarı da “manevi tazminat” olarak alabilecekleri ,

değerlendirilmektedir. Saygılarımla.

09.05.2011

Levent ÖZÇELİK

AVUKAT

ÖZÇELİK HUKUK BÜROSU

Dögol Cad.7/1 Tandoğan/ANKARA

0312 2150135

05336300656

 

 

 

 

 

 

 
Danıştay Muayene Açma Koşullarını Ağırlaştıran Yönetmelik Hükmünü İptal etti

 

T.C.

D A N I Ş T A Y

ONUNCU DAİRE

Esas  No   : 2011/6191

Devlet Üniversitesi tıp fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışan doktorların mesai dışında her hangi bir iş yapmalarını engelleyen Yönetmelik hükmünün Anayasa Mahkemesi kararına ve hukuka aykırı olduğu hk.

 

Davacı ve Yürütmenin Durdurulmasını İsteyen:

Davalı : 1- Sağlık Bakanlığı - ANKARA

2-  Ankara Valiliği - ANKARA

İstemin Özeti :Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanlığı (öğretim üyeliği) görevini yürüten ve aynı zamanda ... Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezinde kısmi zamanlı olarak çalışmakta olan davacının, kamu kurum ve kuruluşunda çalıştığından bahisle anılan özel sağlık kuruluşunda çalışmasına ilişkin personel çalışma belgesinin iptaline ilişkin Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü'nün 18.4.2011 tarih ve 59077 sayılı işleminin ve anılan işlemde dayanak olarak gösterilen 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesiyle değiştirilen ana Yönetmeliğin geçici 9.maddesinin ikinci fıkrasının ikinci paragrafının ve 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesiyle ana Yönetmeliğin geçici 14.maddesine eklenen ek fıkranın iptali ve yürütülmesinin durdurulması istenilmektedir.

Danıştay Tetkik Hakimi       :

Düşüncesi :Anayasanın 152. ve 153. maddeleri ve yerleşik yargı içtihatları uyarınca, bir yasa kuralının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, idare ve yargı mercilerinin yüksek mahkemenin kararına ve hükme esas olan gerekçesine uygun karar vermek zorunda oldukları açıktır.

Anayasa Mahkemesinin 16.7.2010 günlü, E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararının doğurduğu sonuçlara bakıldığında;

1- 1219 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, anılan maddenin ikinci fıkrasının her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla ve başka bir sınırlamaya da tabi olmadan, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilme hakkına sahiptir.

2- Öğretim elemanlarının üniversitelerde kısmi zamanlı statüde çalışmasının sona erdirilerek devamlı statüde görev  yapmaları Anayasaya uygun bulunmuştur.

3- Üniversite öğretim üyeleri yönünden özel kanun olan 2547 sayılı Yasada düzenleme yapan ve üniversite öğretim görevlilerinin mesai sonrası başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyecekleri yolundaki yasaklayıcı hüküm Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinden, üniversitelerde görevli öğretim üyelerinin mesai sonrası çalışmalarına yasak getiren özel bir düzenleme bulunmamaktadır.

4- Üniversiteler geniş anlamda kamu kurumu oldukları halde, Anayasa Mahkemesinin öğretim üyelerine ilişkin yukarıda belirtilen özel düzenlemedeki iptal kararı ve anılan kararın öğretim üyelerinin kamu görevlisi olmakla birlikte Anayasada genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu, bu konumları dikkate alındığında, öğretim üyelerini diğer kamu görevlileri gibi değerlendirip, mesai sonrası başka iş yapmalarına yasaklama getirilmesinin Anayasaya aykırı olduğudur.

Bu durumda, davalı idarelerin savunmaları ve Ankara Valiliği'nin dava konusu işleminde de belirtildiği üzere, Devlete ait üniversitelerdeki tabiplerin de, kamu kurumunda görev yaptıklarından bahisle 1219 sayılı Yasanın 12.maddesinin (a) bendi kapsamındaki sınırlamalar kapsamında olması gerektiği ileri sürülmekte ise de, Anayasa Mahkemesinin öğretim üyelerine ilişkin yukarıda belirtilen iptal kararı ve anılan kararın öğretim üyelerinin kamu görevlisi olmakla birlikte Anayasada genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu, bu konumları dikkate alındığında, öğretim üyelerini diğer kamu görevlileri gibi değerlendirip, mesai sonrası başka iş yapmalarına yasaklama getirilmesinin Anayasaya aykırı olduğu yolundaki gerekçesi nedeniyle, Devlete ait üniversitelerde çalışan öğretim üyelerinin 1219 sayılı Yasanın 12.maddesinin (a) bendi kapsamındaki sınırlamadan ayrık tutulması gerekeceği açıktır. Bu durumu gözetmeyen yönetmelik ve uygulama işleminde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.

Belirtilen nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27 nci maddesinde yürütmenin durdurulması için aranılan koşulların gerçekleştiği anlaşıldığından, yürütmenin durdurulması isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı                  :

Düşüncesi                            : Yürütmenin durdurulmasına karar verilebilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27 nci maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği anlaşıldığından,  istemin reddi gerekeceği  düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, davalı idarelerin savunmalarının geldiği görülerek yürütmenin durdurulması istemi yeniden incelendi, gereği görüşüldü :

Dava, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanlığı (öğretim üyeliği) görevini yürüten ve aynı zamanda ... Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezinde kısmi zamanlı olarak çalışmakta olan davacının, kamu kurum ve kuruluşunda çalıştığından bahisle anılan özel sağlık kuruluşunda çalışmasına ilişkin personel çalışma belgesinin iptaline ilişkin Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü'nün 18.4.2011 tarih ve 59077 sayılı işleminin ve anılan işlemde dayanak olarak gösterilen 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesiyle değiştirilen ana Yönetmeliğin geçici 9.maddesinin ikinci fıkrasının ikinci paragrafının ve 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 6. maddesiyle ana Yönetmeliğin geçici 14.maddesine eklenen ek fıkranın iptali ve yürütülmesinin durdurulması istemiyle açılmıştır.

181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin; 2.maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, herkesin hayatını bedenen, ruhen ve sosyal bakımdan tam iyilik hali içinde sürdürmesini sağlamak için fert ve toplum sağlığını korumak ve bu amaçla ülkeyi kapsayan plan ve programlar yapmak, uygulamak ve uygulatmak, her türlü tedbiri almak, gerekli teşkilatı kurmak ve kurdurmak  Sağlık Bakanlığı'nın görevleri arasında sayılmıştır. Anılan KHK'nin 43.maddesinde ise, Bakanlığın, kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri; tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkili olduğu belirtilmiştir.

3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun 3.maddesinde, sağlık hizmetleriyle ilgili temel esaslar sayılmış olup, anılan maddenin 1/( c) bendinde, bütün sağlık kurum ve kuruluşları ile sağlık personelinin ülke sathında dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılmasının esas olduğu,  sağlık kurum ve kuruluşlarının kurulması ve işletilmesinin bu esas içerisinde Sağlık ve Sosyal  Yardım  Bakanlığınca  düzenleneceği belirtilmiştir. Anılan Yasanın 9.maddesinin 1/ (c) bendinde de, bütün kamu ve özel sağlık kuruluşlarının tesis, hizmet, personel kıstaslarını belirlemeye, sağlık kurum ve kuruluşlarını sınıflandırmaya ve sınıflarının değiştirilmesine, sağlık kuruluşlarının amaca uygun olarak teşkilatlanmalarına, sağlık hizmet zinciri oluşturulmasına, hizmet içi eğitim usul ve esasları ile sağlık kurum ve kuruluşlarının koordineli çalışma ve hizmet standartlarının tespiti ve denetimi ile bu Kanunla ilgili diğer hususların Sağlık  Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle tespit edileceği öngörülmüştür.

6.1.2011 tarihli Yönetmelik değişikliği ile dava konusu yönetmeliklerden Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin dayanakları arasına  alınmış olan 1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun' un birinci faslında, hekimlik statüsünün kazanılmasına, mesleğin icra edilmesine ve sınırlarına ilişkin hükümler yer almıştır.

Davalı idareler tarafından, dava konusu Yönetmelik hükümleri ile uygulama işleminin, Anayasa Mahkemesinin 16.7.2010 günlü ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararı ile Danıştay kararları gözetilerek ve 1219 sayılı Yasanın 12.maddesinin uygulanması amacıyla yapıldığı ileri sürüldüğünden,  anılan  kararların  içeriği  ile bu konudaki hukuki  sürecin  irdelenmesi gerekmektedir.

Yasa koyucu tarafından, kamu kesiminde çalışan sağlık personelinin tam gün çalışmasına yönelik olarak, 21.1.2010 tarih ve 5947 sayılı "Üniversite ve Sağlık Personelinin Tam Gün Çalışmasına ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"  kabul edilmiş olup; bu kanunla yapılan düzenlemelerle, kamu görevlisi olan hekimlerin bu görevleri dışında herhangi bir yerde çalışması yasaklanmış ve üniversite öğretim elemanlarının çalışma sistemi ile ilgili olarak da        5947 sayılı Yasanın 3. maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 36. maddesi değiştirilerek,  öğretim elemanlarının üniversitelerde kısmi statüde çalışmalarına son verilmiş ve bunların üniversitelerde devamlı statüde çalışacakları ve öğretim elemanlarının bu Yasa ile diğer yasalarda belirlenen görevler ve telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve serbest meslek icra edemeyecekleri düzenlenmiştir.

Ayrıca, 5947 sayılı Yasanın çerçeve 6. maddesi ile 2547 sayılı Yasaya Geçici 57. madde eklenmiş olup, bu geçici madde ile, bu maddenin yayımlandığı tarihte kısmi statüde görev yapmakta olan öğretim üyelerinden, Yasanın yayımlandığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde talepte bulunanların devamlı statüye geçirileceği, bu süre içinde talepte bulunmayanların istifa etmiş sayılacağı kurala bağlanmış; çerçeve 7. maddesi ile de, 1219 sayılı "Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun"un 12. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları değiştirilerek; tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların mesleklerini icra edebilme koşulları yeniden belirlenmiştir.

Öte yandan, kamu kesiminde kısmı statüde çalışma yöntemine son verilmiş olması nedeniyle, 5947 sayılı Yasa'nın 19. maddesinin (a) bendi ile 2368 sayılı "Sağlık Personelinin Tazminat ve Çalışma Esaslarına Dair Kanun" yürürlükten kaldırılmıştır.

Anılan Yasa 30.1.2010 günlü ve 27478 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış olup; Yasanın 20. maddesinin (a) bendinde, bu Yasanın 3. maddesinin yayımı tarihinden bir yıl sonra; (b) bendinde ise, Yasanın 7. maddesinin yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiştir.

5947 sayılı Yasanın bazı maddelerinin iptali ve yürürlüğün durdurulması istemiyle Anamuhalefet Partisi tarafından Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru, Anayasa Mahkemesince, 16.7.2010 tarihinde görüşülerek karara bağlanmış ve aynı gün kararın sonuçları konusunda kamuoyuna açıklama yapılmıştır.

Bunun üzerine, Sağlık Bakanlığı'nın internet sitesinde ( daha sonra Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı tarafından Danıştay Beşinci Dairesinde dava konusu edilecek olan) 16.7.2010 tarihli "Tam Gün Kanunu ile İlgili Basın Açıklaması" başlıklı işlemle; Anayasa Mahkemesi' nin anılan kararından söz edilerek, üniversite öğretim üyelerinin yükseköğretim kurumları dışında çalışma yasağına ilişkin cümlenin iptal edildiği; buna göre, üniversitelerde kısmi statüde çalışmanın sona ereceği; ancak, öğretim üyelerinin sekiz saatlik mesai saatlerinin bitiminde özel çalışabilecekleri; bu uygulamanın 30. Ocak 2011 tarihinde başlayacağı; üniversite öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların muayenehane açmaları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığı ve bu uygulamanın da 30.Temmuz 2010 tarihinden itibaren başlayacağı duyurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi'nin 22.7.2010 günlü ve 27649 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan yürürlüğün durdurulmasına ilişkin kararı ile; 5947 sayılı Yasanın 7. maddesiyle 1219 sayılı Yasanın 12. maddesinin değiştirilen ikinci fıkrasının birinci tümcesinde yer alan "...bentlerden yalnızca birindeki..." ibaresinin, Anayasa Mahkemesi'nin 16.7.2010 günlü ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararıyla iptal edildiği belirtilerek, bu ibarenin uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için gerekçeli kararın Resmi Gazete'de yayımlandığı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmiştir. Ardından Anayasa Mahkemesi'nin, 16.7.2010 günlü ve E:2010/29, K:2010/90 sayılı kararı,  4.12.2010 günlü ve 27775 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi ; 5947 sayılı Yasanın 3. maddesi ile 2547 sayılı Yasanın 36. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklikle "öğretim elemanlarının üniversitede devamlı statüde görev yapması ile ilgili hükmü, yani kısmi statüde çalışmanın kaldırılmasını Anayasa'ya aykırı bulmayarak, anılan 1. fıkra yönünden iptal istemini reddetmiştir. Ancak, maddenin, daimi statüde görev yapan öğretim elemanlarının, bu kanun ile diğer kanunlarda belirlenen görevler ile telif hakları hariç olmak üzere, yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başka herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyeceklerini düzenleyen ikinci fıkrasının birinci tümcesini;

"Anayasa’da üniversite, bilimsel çalışmaların yapıldığı ve bilimin öğretildiği kurum olarak nitelendirilip bilimsel ve idari özerkliğe sahip kılınarak diğer kamu kurumlarından farklı değerlendirilmiş, öğretim üyelerine de kamu görevlisi olmakla birlikte genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu belirtilmiştir. Öğretim üyelerinin bu konumları dikkate alındığında bunları diğer kamu görevlileri gibi değerlendirmek mümkün değildir.

Yasakoyucu, yükseköğretimin Anayasa’da belirtilen ilkeler doğrultusunda geliştirilmesi, bu bağlamda sağlık sorunlarının çözüme kavuşturulması için öğretim elemanlarının unvan ve statülerine uygun bazı sınırlamalar getirerek çalışma koşullarını belirleyebilir. Ancak getirilen bu sınırlamalar, üniversitelerdeki bilim özgürlüğü ve bilimsel özerkliğin gereği olan her türlü bilimsel faaliyeti engelleyici nitelikte olamaz. İptali istenen düzenleme ile üniversitelerin bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişime ve kalkınmaya destek olmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek gibi görevlerini yerine getirmesinin engellendiği, ayrıca, üniversitelerde görev yapan öğretim görevlileri, okutmanlar, öğretim yardımcıları ile akademik olarak belirli bir yetkinliğe sahip öğretim üyeleri arasında herhangi bir ayrım yapılmaksızın mesai sonrası ücretsiz de olsa resmi veya özel herhangi bir iş yapmalarının yasaklandığı anlaşılmaktadır. Bu durumun Anayasa’nın 130. maddesi ile bağdaşmadığı açıktır." gerekçesiyle iptal etmiştir.

5947 sayılı Yasanın çerçeve 7. maddesi ile değiştirilen 1219 sayılı Yasanın 12. maddesinin 2. fıkrasının 1. tümcesindeki  "...bentlerden yalnızca birindeki..." ibaresinin iptali istemine yönelik olarak da;

"...Sağlık hizmetleri doğrudan yaşam hakkı ile ilgili olması nedeniyle diğer kamu hizmetlerinden farklıdır. Sağlık hizmetinin temel hedefi olan insan sağlığı, mahiyeti itibarıyla ertelenemez ve ikame edilemez bir özelliğe sahiptir. İnsanın en temel hakkı olan sağlıklı yaşam hakkı ile bu yaşamın sürdürülmesindeki yeri tartışmasız olan hekimin statüsünün de bu çerçevede değerlendirilerek diğer kamu görevlileri ile bu yönden farklılığının gözetilmesi gerekir.

Ayrıca bazı dallarda uzman olan hekimlerin sayıca az olması ve kamunun yanında özel sağlık kuruluşlarının da bu dallarda uzman hekimlere ihtiyaç duyması, bu hekimlerin mesleğini mesai saatleriyle sınırlı olmaksızın yaygın bir şekilde icra etmelerini gerekli kılabilir. Hekimlerin insan sağlığının gelişmesi ve yaşam haklarının korunması ile doğrudan ilgili olan bu konumları dikkate alınmaksızın çalışma koşullarının kuralda belirtildiği şekilde sınırlandırılması bireylerin yaşam hakkını zedeleyici nitelik taşımaktadır.

İptal konusu ibarede, tabiplerin, diş tabiplerinin ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların, maddenin ikinci fıkrasında yer verilen bentlerden yalnız birinde yer alan kurumlarda mesleklerini icra edebilecekleri belirtilerek, herhangi bir istisnaya yer verilmeksizin düzenleme yapılmasının, Anayasa’da güvence altına alınan yaşama hakkı ile herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesi ilkesine aykırılık oluşturduğu sonucuna varıl(dığı)..." gerekçesiyle, dava konusu “bentlerden yalnızca birindeki” ibaresi Anayasa’nın 17. ve 56. maddelerine aykırı bularak, 1219 sayılı Yasanın 12. maddesinin 2. fıkrasının 1. tümcesindeki "...bentlerden yalnızca birindeki..." ibaresini iptal etmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonraki haliyle, 1219 sayılı Yasanın 12.maddesinin 21.1.2010 tarih ve 5947 sayılı Kanununun 7. maddesiyle değişik ikinci ve üçüncü fıkralarında; "Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, aşağıdaki .... ("bentlerden yalnızca birindeki" ibaresi Anayasa Mahkemesinin 16.7.2010 tarih ve E:2010/29 K:2010/90 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.) sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleklerini icra edebilir:

a) Kamu kurum ve kuruluşları.

b) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmeli çalışan vakıf üniversiteleri.

c) Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşları, Sosyal Güvenlik Kurumu ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan vakıf üniversiteleri, serbest meslek icrası.

Tabipler, diş tabipleri ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, ikinci fıkranın her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilir. Bu maddenin uygulanması bakımından Sosyal Güvenlik Kurumunca branş bazında sözleşme yapılan özel sağlık kurum ve kuruluşları ile vakıf üniversiteleri yalnızca sözleşme yaptıkları branşlarda (b) bendi kapsamında kabul edilir. Mesleğini serbest olarak icra edenler, hizmet bedeli hasta tarafından karşılanmak ve Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmemek kaydıyla, (b) bendi kapsamında sayılan sağlık kuruluşlarında da hastalarının teşhis ve tedavisini yapabilir. Sözleşmeli statüde olanlar da dahil olmak üzere mahalli idareler ile kurum tabipliklerinde çalışan ve döner sermaye ek ödemesi almayan tabipler işyeri hekimliği yapabilir. Döner sermayeli sağlık kuruluşları ise kurumsal olarak işyeri hekimliği hizmeti verebilir. Bu maddenin uygulamasına ve işyeri hekimliğine ilişkin esaslar Sağlık Bakanlığınca belirlenir."   hükümleri yer almaktadır.

Anayasanın 152. ve 153. maddelerinde belirtildiği ve yerleşik yargı içtihatlarında da vurgulandığı üzere, bir yasa kuralının Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, idare ve yargı mercilerinin yüksek mahkemenin kararına ve hükme esas olan gerekçesine uygun karar vermek zorunda oldukları açıktır.

Yukarıda belirtilen Yasal düzenlemeler ile Anayasa Mahkemesinin anılan kararının doğurduğu sonuçlara bakıldığında şu saptamaları yapmak mümkündür.

1- 1219 sayılı Yasanın 12. maddesi uyarınca, tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, anılan maddenin ikinci fıkrasının her bir bendi kapsamında olmak kaydıyla ve başka bir sınırlamaya da tabi olmadan, birden fazla sağlık kurum ve kuruluşunda çalışabilme hakkına sahiptir.

2- Öğretim elemanlarının üniversitelerde kısmi zamanlı statüde çalışmasını sona erdirerek, devamlı statüde görev  yapmalarını düzenleyen yasa kuralı Anayasaya uygun bulunmuştur.

3- Üniversite öğretim üyeleri yönünden özel kanun olan 2547 sayılı Yasada düzenleme yapan ve üniversite öğretim görevlilerinin mesai sonrası başka yerlerde ücretli veya ücretsiz, resmi veya özel başkaca herhangi bir iş göremeyecekleri, ek görev alamayacakları ve mesleklerini serbest olarak icra edemeyecekleri yolundaki yasaklayıcı hüküm Anayasaya aykırı bulunarak iptal edildiğinden, üniversitelerde görevli öğretim üyelerinin çalışma saatleri sonrası çalışmalarına yasak getiren özel bir düzenleme bulunmamaktadır.

4- Üniversiteler geniş anlamda kamu kurumu oldukları halde, Anayasa Mahkemesinin, öğretim üyelerine ilişkin yukarıda belirtilen özel düzenlemedeki iptal kararının  gerekçesinde de belirtildiği üzere; öğretim üyeleri, kamu görevlisi olmakla birlikte, Anayasada genel sınıflandırma içinde ayrı bir yer verilerek kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfını oluşturmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, öğretim üyelerinin; üniversitelerin yürüttükleri bilimsel çalışmaların gereği olarak sahip oldukları bilimsel ve idari özerkliğin doğal sonucu olarak, diğer kamu görevlilerinden farklı bir meslek sınıfı olarak nitelendirilmesi karşısında; yasama organı tarafından Anayasa Mahkemesinin anılan kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapılmadığı sürece, diğer kamu görevlileri ile aynı kategoride değerlendirip, çalışma saatleri sonrasında başka iş yapmalarına yasaklama getirilmesine olanak bulunmamaktadır. Dolayısıyla, Devlet üniversitesi tıp fakültelerinde öğretim üyesi sıfatıyla doktorluk yapanlar ile devlet hastanelerinde doktorluk yapanların aynı statüde değerlendirilmemesi gerekmektedir.

Bu itibarla, öğretim üyelerinin kamu görevlisi olmakla birlikte Anayasada genel sınıflandırma içinde ayrı bir yere sahip, kendilerine özgü önem ve değerde bir meslek sınıfı olduğu, bu konumları dikkate alındığında, öğretim üyelerini diğer kamu görevlileri gibi değerlendirip, mesai sonrası başka iş yapmalarına yasaklama getirilmesinin Anayasaya aykırı bulunduğu gerekçesi ile Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararının; Devlete ait üniversitelere bağlı tıp fakültelerinde öğretim üyesi sıfatıyla çalışan doktorları, 1219 sayılı Yasanın 12.maddesinin (a) bendi kapsamı dışına çıkarmış bulunduğu sonucuna  ulaşılmaktadır.

Nitekim, Anayasa Mahkemesinin yukarıda irdelemesi yapılan kararından sonra, davalı Sağlık Bakanlığınca da; Anayasa Mahkemesi kararının doğurduğu sonuç, Dairemizin yukarıda belirtilen şekildeki değerlendirmesine paralel olarak, ( daha sonra Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi Başkanlığı tarafından Danıştay Beşinci Dairesinde dava konusu edilecek olan ) 16.7.2010 tarihli "Tam Gün Kanunu ile İlgili Basın Açıklaması" başlıklı işlemle; kamuda çalışan doktorlardan ayrı tutulan üniversite öğretim üyelerinin, sekiz saatlik mesai saatlerinin bitiminden sonra özel çalışabilecekleri, üniversite öğretim üyeleri dışında kamuda çalışan tüm doktorların ise muayenehane açmaları ve özel sağlık kuruluşlarında çalışmalarının mümkün olmadığı duyurulmuştur.

Her ne kadar, davalı idarelerin savunmalarında, Bakanlığın anılan işlemine karşı Danıştay Beşinci Dairesinde açılan davada, İdari Dava Daireleri Kurulunca itiraz aşamasında verilen karar ile daha sonra  Danıştay Beşinci Dairesince esastan verilen kararın gerekçeleri gözetilerek, dava konusu Yönetmelik düzenlemelerinin yapıldığı ve dava konusu Ankara Valiliği işleminin tesis edildiği belirtilmekte ise de; Danıştay Beşinci Dairesinde görülen davaya konu edilen işlem, zaten üniversitelerde çalışan tabipleri özel sektörde çalışma yasağının kapsamı dışında tuttuğundan, üniversitelerde görev yapan tabiplerin durumu anılan davanın konusunun dışındadır. Bu nedenle de, sözü edilen kararlarda üniversitelerde görev yapan tabiplere yönelik herhangi bir inceleme ve hüküm de bulunmamaktadır.

Dava dosyasının incelenmesinden; Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanlığı (öğretim üyeliği) görevini yürüten ve aynı zamanda ... Tüp Bebek ve Kadın Sağlığı Merkezinde kısmi zamanlı olarak çalışmakta olan davacıya gönderilen dava konusu Ankara Valiliği işleminde; 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, ana yönetmeliğin geçici 14. maddesine eklenen ek fıkra ile Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, ana yönetmeliğin geçici 9. maddesinde yapılan değişikliklerle, 1219 sayılı Yasanın 12. maddesine uyum sağlamayanların çalışma belgelerinin iptal edileceğinin öngörüldüğü belirtilerek, davacının da bir kamu kurumunda çalıştığından bahisle, tam gün çalışmaya ilişkin kanun, idari yargı kararları ve anılan Yönetmelik hükümleri karşısında, Müdürlüklerince onaylanmış olan personel çalışma belgesinin iptal edildiği; 2.5.2011 tarihine kadar, çalıştığı kamu  kurumundaki görevinden istifa veya emeklilik suretiyle fiilen ayrıldığını bildiren dilekçesiyle başvurup, 1219 sayılı Yasanın 12.maddesine  uygunluk sağladığını belgelemesi halinde, en son kısmi zamanlı (geçici) görev yaptığı özel hastane veya özel sağlık kuruluşunda  davacının adına kadro dışı geçici çalışma belgesi  düzenlenerek çalışmasına izin verileceğinin bildirildiği; bunun üzerine anılan işlemin ve dayanağı olarak gösterilen Yönetmelik hükümlerinin iptali istemiyle davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin çerçeve 5. maddesiyle, ana Yönetmeliğin "Geçiş hükümleri" başlıklı geçici 9.maddesinin ikinci fıkrasının ikinci paragrafı; “2/5/2011 tarihine kadar 1219 sayılı Kanunun 12 nci maddesine uygunluk sağlayarak buna dair belgelerini müdürlüğe sunmaları halinde planlamadan istisna olarak sağlık kuruluşunda kadro dışı geçici çalışmalarına izin verilir. Bu süre içerisinde uygunluğunu sağlayamayanların çalışma belgeleri müdürlükçe iptal edilir. Bu çalışma izni tabip/uzmanlara yönelik bir hak olup sağlık kuruluşuna müktesep kadro hakkı vermez. Bu tabip/uzmanlar öncelikle sağlık kuruluşunun müktesep kadrosunda tabip/uzman bulunmaması halinde bu kadroya veya kadrolu çalışanın ayrılması durumunda ayrılanın yerine başlatılır. Bu şekilde çalışan tabip/uzmanın sağlık kuruluşundan ayrılarak başka bir sağlık kuruluşunda çalışmak istemesi halinde çalışma belgesi iptal edilir ve yeni başlayacakları sağlık kuruluşu için 9 uncu ve 17 nci maddeler kapsamında değerlendirilir.”    şeklinde değiştirilmiş olup; sağlık kuruluşunda kısmi zamanlı olarak çalışanların 2.5.2011 tarihine kadar 1219 sayılı Yasanın 12.maddesine uygunluk sağlamaları, aksi takdirde çalışma belgelerinin iptal edileceği öngörülmektedir.

7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin çerçeve 6. maddesiyle ana Yönetmeliğin geçici 14.maddesine eklenen ek fıkrada ise; “Birinci fıkranın (a) ve (ç) bentleri kapsamındaki tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanlar, müdürlüğe süresi içerisinde başvurusunu yapamayanlar da dâhil olmak üzere 2/5/2011 tarihine kadar 1219 sayılı Kanunun 12 nci maddesine uygunluk sağlayarak buna dair belgelerini müdürlüğe sunmaları halinde kısmî zamanlı görev yaptığı özel hastanede kadro dışı geçici çalışabilirler. Bu süre içerisinde uygunluğunu sağlamayanların çalışma belgeleri iptal edilir.”   kuralı eklenmiş olup; özel hastanede kısmi zamanlı olarak çalışan hekimlerin 2.5.2011 tarihine kadar 1219 sayılı Yasanın 12.maddesine uygunluk sağlamaları, aksi takdirde çalışma belgelerinin iptal edileceği belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi, davalı Sağlık Bakanlığınca çıkartılan Yönetmeliklerde, yukarıda açıklanan Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonrasında Devlet Üniversitesi tıp fakültesinde öğretim üyesi olarak çalışan doktorların kazandıkları farklı ve özel statü dikkate alınmamış; böylece Anayasa Mahkemesi kararına aykırı düzenleme yapılmıştır.

Anayasa Mahkemesi kararına aykırı olarak düzenlenmiş olması nedeniyle hukuka aykırı olduğu saptanmış bulunan Yönetmelik hükümlerine dayanılarak tesis edilen Ankara Valiliği işleminde de hukuka uyarlık  bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinde yürütmenin durdurulması  için  aranılan  koşulların  gerçekleştiği  anlaşıldığından, istemin kabulü ile, Ankara Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü'nün 18.4.2011 tarih ve 59077 sayılı işleminin ve anılan işlemde dayanak olarak gösterilen 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin çerçeve 5. maddesiyle değiştirilen ana Yönetmeliğin geçici 9.maddesinin ikinci fıkrasının ikinci paragrafının ve 7.4.2011 tarih ve 27898 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Özel Hastaneler Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin çerçeve 6. maddesiyle ana Yönetmeliğin geçici 14.maddesine eklenen ek fıkranın yürütülmesinin durdurulmasına, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 7(Yedi) gün içinde İdari Dava Daireleri Kuruluna itiraz yolu açık olmak üzere, 29.6.2011 tarihinde oyçokluğuyla  karar  verildi.

AZLIK OYU:

Olayda, uyuşmazlığın özü, 2547 sayılı Kanun'a tabi olarak devlet üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev yapan tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların 1219 sayılı Yasanın 12. maddesinin değişik ikinci fıkrasında yazılı sağlık kurum ve kuruluşlarının tamamında herhangi bir kısıtlamaya tabi olmaksızın çalışıp çalışamayacağının tespitine ilişkin bulunmaktadır.

Öncelikle, bu saptamanın yapılabilmesi için 2547 sayılı Kanun'a tabi olarak devlet üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev yapan tabip, diş tabibi ve tıpta uzmanlık mevzuatına göre uzman olanların sağlık hizmeti sunmaya yönelik mesleklerini icra etmeleri sırasında uygulanması gereken mevzuat hükümlerinin belirlenmesi gerekmektedir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu; Devlet ve Vakıf Üniversitelerinde görev yapan tüm öğretim elemanları [öğretim üyeleri (profesör, doçent, yardımcı doçent), öğretim görevlileri, okutmanlar ile öğretim yardımcıları] için uygulanacak ortak kuralları düzenlemektedir.

Bilindiği üzere, öğretim üyeleri; Devlet ve Vakıf Üniversitelerinde bilimsel özerkliğe sahip yüksek düzeyde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık hizmeti sunma görevi sırasında 2547 sayılı Kanuna tabi olarak profesör, doçent, yardımcı doçent gibi ünvanlar altında görev yapmakta iken, bilim dalı uzmanlıklarına görede, mimar, mühendis, tabip vb. gibi ayrıca bir ünvana sahip olmaktadırlar.

İşte bu noktada, öğretim üyelerinin Üniversite bünyesinde eğitim öğretime yönelik faaliyetleri açısından 2547 sayılı Kanun'a, uzmanlıklarına yönelik faaliyetleri açısından da kendi uzmanlık dallar ile ilgili özel kanunlara tabi olduğunda kuşkuya yer bulunmamaktadır.

Nitekim, uzmanlığı mimarlık veya herhangi bir mühendislik olan bir öğretim üyesinin Üniversitedeki 2547 sayılı Yasada öngörülen faaliyetleri çerçevesinde 2547 sayılı Kanun hükümlerine tabi iken, şahsi uzmanlığına matuf faaliyetleri açısından 3458 sayılı Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun hükümlerine bağlı olmak durumundadır.

Yine 2547 sayılı Kanuna tabi hukukçu öğretim üyelerinin, avukatlık mesleğini icra etmek istemeleri durumunda 1136 sayılı Avukatlık Kanunu hükümlerine tabi bulunmaktadır.

Bütün bu örneklemelerden de görüleceği üzere; 2547 sayılı Yasa hükümleri uyarınca herhangi bir devlet veya vakıf üniversitesinde görev yapan öğretim üyesi, uzmanlığının türüne göre ayrıca bir başka kanun hükmüne de tabi olabilmektedir.

Olayımızda, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'na tabi olarak Devlet Üniversitesinde görev yapan davacı öğretim üyesinin, yalnızca üniversitedeki eğitim-öğretim faaliyetlerinin 2547 sayılı Yasa hükümleri çerçevesinde ele alınması, bu faaliyetleri dışında gerek üniversite bünyesinde gerekse dışarda icra ettiği tabiplik vazifesi esnasında 2547 sayılı Kanun'a değil, 1219 sayılı Kanun'a tabi olacağı sonucuna varılmaktadır.

Bu durumda da, 1219 sayılı Tababet Ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun'un 12. maddesinin 21.1.2010 tarih ve 5947 sayılı Kanun'un 7. maddesiyle değişik ikinci fıkrasında yer alan bentlerden (a) bendi kapsamında görev yapan davacı öğretim üyesinin, anılan fıkranın (b) ve (c) bentlerinde yazılı sağlık kurum ve kuruluşlarında mesleğini icra edemeyeceği açık bulunmaktadır.

Dolayısıyla, olayda 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 27. maddesinde öngörülen koşulların gerçekleşmediği sonucuna varıldığından yürütmenin durdurulması isteminin reddi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 
<< Başlangıç < Önceki 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 Sonraki > Son >>

Sayfa 10 / 11
JoomlaWatch Stats 1.2.8b by Matej Koval